Her yaşın cilt ihtiyaçları farklı. O yüzden 20’li, 30’lu, 40’lı ve 50’li yaşlarda ve ötesi için ipuçlarını ayrı ayrı ele alacağız. Dilerseniz hemen kendi yaş grubunuzla ilgili kısma geçebilirsiniz ama önerim uzun ömürlü cilt sağlığı ve yaşlanmayla ilgili temel bilgileri de kaçırmamak adına tamamını izlemeniz. Çünkü cildinizin 20’lerden bugünlere nasıl geldiğiyle ilgili önemli bilgiler paylaşacağım.
20’li yaşlar, cildimizin en formda olduğu, “prime zamanını” yaşadığı dönemler. O zaman “neden 20’lerinde birisinin cilt bakım rutininine ihtiyacı olsun ki” dediğinizi duyar gibiyim. Cevabı çok basit: Çünkü bu yaşlar iyi alışkanlıklar kazanıp, cildimizi geleceğe hazırlamak için ideal bir zamandır.
Cildimizin parlaklığını, sıkılığını ve esnekliğini, yani cildimizin genç ve diri görünmesini sağlayan şey, sahip olduğu “hyalüronik asit, kolajen ve elastinin” miktarı ve kalitesi.
25 yaş gibi çok erken bir zamanda biz henüz dışarıdan fark edemiyoruz, ama “içeriden” bazı değişiklikler başlıyor.
İlk kaybımız hyalüronik asit depolarımız. Hyalüronik asit cildimizin bu yaşlardaki dolgun ve sıkı görünümünün ardındaki başrol oyuncusudur. Ayrıca cilt bariyerinin sağlığı için olmazsa olmazıdır. Ama 25 yaşında, tamamen fizyolojik olarak, yani doğal süreçlerle, sahip olduğumuz hyalüronik asit depoları azalmaya başlıyor.
Hyalüronik asit olmayınca da kolajen üreten küçük fabrikalarımız yani fibroblastlarımız teklemeye başlıyor ve daha az kolajen üretiliyor. Böyle böyle, önlenemez iç yaşlanma başlamış oluyor; 30’lu yaşlara kadar henüz dışarıdan görünen bir değişiklik beklemiyoruz Ama bu yaşlar için çok önemli bir şey var. O da önlenebilir olan ve tamamen dış faktörlere bağlı olan erken yaşlanma: Yani kontrolsüz güneşe maruziyet, sigara içmek, sağlıksız beslenmek gibi tamamen bizim elimizde olan ve yaşam tarzı değişiklikleriyle önüne geçebileceğimiz faktörler.
Her yaşta minimalist bir bakım rutinini savunuyorum ama on adımlı cilt bakım rutinlerine, cilt bakımınıza önemli bir bütçe ve zaman ayırmanıza 20’lerde hiç hiç gerek yok. Hangi adımlara ihtiyacımız var?
NAZİK TEMİZLEYİCİ: Her sabah ve akşam cildinizi cilt tipinize uygun nazik bir temizleyiciyle yıkayın. Yağlı/akneye meyilli ciltler için cildi kurutmadan arındıran bir jel; kuru/normal ciltler için ise nemlendirici özelliğe sahip bir temizleyici öneririm.
HAFİF BİR NEMLENDİRİCİ: Cildinizi temizledikten sonra su bazlı, hafif yapılı bir nemlendirici hem cildi yumuşatır hem de nemi hapseder. Eğer cildiniz yağlıysa, “non-komedojenik” (gözenek tıkamayan) ürünleri tercih etmek daha doğru olur.
GÜNEŞ KORUYUCU (SPF): Her gün en az 30 SPF içeren, UVA ve UVB’ye karşı etkili, geniş spektrumlu bir güneş koruyucu öneririm. Bu, ileri yaşlarda oluşabilecek kırışıklıkları, lekeleri ve cilt kanseri riskini en aza indirmek için yapabileceğiniz en önemli yatırım.
Bir cilt bakım önerisi değil ama sigara içiyorsanız lütfen bırakın. Günde 1 tane bile cildinizin erken yaşlanmasına yol açar. Dünyanın en prestijli dergilerinden Nature’da 2023’te yayınlanan bir çalışmaya göre sigara ve güneş birlikteliği, tek başına sigara ve tek başına güneşten daha hızlı yaşlandırıyor.
İsteğe bağlı BOOSTER VE SERUMLAR olabilir mi? Abartmamak koşuluyla elbette 20’li yaşlarda cilt endişelerinize göre bazı aktif içerikleri yavaş yavaş rutininize alabilirsiniz. Örneğin, geniş gözeneklerden rahatsızsanız mandelik asit gibi bir meyve asitli booster serum eklenebilir rutininize. Ya da akne sonrası kalan kırmızı izlerden yakınıyorsanız azelaic asit eklenebilir. Şimdiden yaşlanma karşıtı bir önem almak isterseniz de 2 önerim olacak. Birincisi antioksidan etkiyle cildi korumak için stabil C vitamini içeren booster serumlar. İkincisi hücre yenilenmesini desteklemek için, yine önleyici olarak haftada bir ya da iki gün retinol ile cildinizi tanıştırabilirsiniz.
20’lerimizde kazandığımız iyi alışkanlıklar gelecek için güzel bir yatırım olarak görülebilir.
30’lu yaşlarda yaşadığımız ilk değişiklik cildimizin 20’lerimize göre daha MAT VE CANSIZ görünmesi. Bunun 2 nedeni var:
Birincisi, 20’li yaşlarda başlayan hyalüronik asit depolarımızdaki azalma. Normalde hyalüronik asit ne yapar? Nem tutar ve nemi yerinde cilt ışığı eşit bir şekilde yansıtır. Ama biz hyalüronik asit, dolayısıyla da nem kaybetmeye başladıkça bu düzgün yansıma bozulur ve cildimiz 20’li yaşlardaki parlak görünümünü kaybeder; dışarıdan mat ve cansız görünmeye başlar.
İkinci nedeni hücre döngüsü yavaşladığı için deri yüzeyinde ölü hücrelerin birikmeye başlaması. Cilt yüzeyindeki bu düzensizlik ışığın yansımasını bozduğu için cilt dışarıdan mat ve cansız görünür.
30’lu yaşlarda yaşadığımız değişiklik İnce çizgilerin ortaya çıkmasıdır. İnce çizgilerin ortaya çıkışında 2 neden var: Hem kolajen, hem de hyalüronik asit depolarımızın azalması. 30’larımızda, sahip olduğumuz kolajenin her yıl %1’ini kaybetmeye başlıyoruz.
Kolajen cildimizin kalınlığından, sıkılığından ve dirençli olmasından sorumlu. Hem miktar olarak azalması hem de kalitesinin düşmesiyle birlikte cildimiz inceliyor. Alttaki mimik kaslarının çekiştirmesine karşı cildimiz daha dirençsiz hale geliyor ve ince çizgiler ortaya çıkıyor. Bunun üstüne hyalüronik asitin azalmasına bağlı yaşadığımız nem kaybı eklenince kırışıklıklar daha da barizleşiyor.
30’larda cilt tonu artık 20’li yaşlardaki gibi olmayabilir. Cilt tonu eşitsizliği, belirgin lekelerden farklı olarak; renk dağılımında sarımtırak ya da grimsi bir dengesizlikle kendini gösterir. Buna yüzümüzde UV ışınlarının yol açtığı genel melanin pigmenti artışı neden olur. Önce cilt tonu eşitsizliği ile başlayan ultraviyole hasarı bazen 30’larda ilk güneş lekeleri şeklinde de kendini gösterebilir. Cilt tonu eşitsizliği yaratan bir başka durum da geçmiş sivilce izleri.
Bu dönemde cilt bakımı rutininizi bir üst seviyeye taşımak gerekir. 30’lar, cildimiz için “yatırım” dönemi. 20’lerde oturttuğumuz temel alışkanlıklara şimdi gelişmiş adımlar ekleyebiliriz. Tabii ki temizleme, nemlendirme ve güneşten koruma üçlüsü aynen devam etmeli bunlar her yaşta vazgeçilmez.
Ayrıca devreye cildimizin ihtiyacı neyse, ona yönelik olarak rutinimize ekleyebileceğimiz booster serumlar devreye giriyor:
Mat ve cansız görünümü giderip aydınlatıcı etki sağlayacak içerikler: Antioksidan etkiyle C vitamini, peeling etkisiyle mandelik asit ve glukonolakton, cildin susuz kalmasının önüne geçen hyalüronik asiti kullanmak önemlidir.
İnce çizgi ve kırışıklıklar içinse kolajen sentezini destekleyen retinol ve peptid.
Cilt tonu eşitlenmesine ihtiyacımız varsa: Melanin üretimini baskılayan Azelaik Asit ve C vitamini, peeling etkisi sağlayan ve hücre yenilenmesini hızlandıran retinol, mandelik asit ve glukonolakton.
Bu dönemdeki bakım rutinimiz, gençlik yıllarındaki alışkanlıklarımızın üstüne inşa edilen ve geleceğe yönelik bir yatırım.
40’lı yaşlara geldiğimizde, cildimizdeki değişimler hız kazanır ve artık “Yaşlanma Karşıtı” kavramı rutinin merkezine oturur. Bu yaşlarda bizi bekleyen değişiklikler: Cilt sıkılığında azalma,kırışıklıklar, daha kuru ve hassas bir cilt. Cilt sıkılığında azalmaya eşlik eden hacim kaybıyla birlikte sarkma bulguları da kendini gösterebilir ama bu, cilt bakım önerilerinin dışında yer alan bir konudur. Sonuç olarak kolajen ve elastinin hem miktar olarak kaybı hem de kalitesindeki azalma artık daha belirgin olarak gözle görülür hale gelir;
Özellikle kadınlar için perimenopoz süreci bu yaşlarda başlayabildiği için östrojen hormonun azalması cildi doğrudan etkiler; incelme ve kurumaya neden olur. Güneş hasarının birikimli etkisi de 40’larda iyice kendini gösterir; eğer 20’ler ve 30’larda düzenli koruma sağlanmadı ise cilt tonu eşitsizliği daha belirgin hale gelir,
kahverengi güneş lekeleri daha görünür olur ve hatta kılcal damarlar belirginleşmeye başlar. Özetle, 40’lı yaşlar, cildimiz için bir dönüm noktası: Elastikiyetin belirgin biçimde azaldığı, bariyer fonksiyonunun zayıfladığı ve onarım mekanizmalarının yavaşladığı bir dönem.
Öncelikle, 30’larda başlanan retinol, peptid, C vitamini gibi aktifler mutlaka rutinde kalmalı. Bu içeriklerin önemini bu dönemde daha da fazla hissedeceğiz. Gündüzleri c vitamini serumunuza devam edin; C vitamini lekelerle mücadele etmeyi ve yeni kolajen üretimini teşvik etmeyi sürdürür. Geceleri retinol kullanımına devam edin. Retinol, 40’larda kolajen kaybına karşı en güçlü silahınız olacak. Bunun yanında, peptitler de artık radarınızda olmalı. Peptit içerikli booster serumlar, cilde kolajen üretmesi için sinyal gönderen küçük proteinler içerir ve retinolün yanında destekleyici anti-aging bakım sunar.
Örneğin bir peptit serumu sabah C vitamini ile birlikte veya akşam retinol kullanmadığınız gecelerde ekleyebilirsiniz. GLUKONOLAKTON ya da MANDELİK ASİT gibi cildin yenilenmesini teşvik eden peeling etkili booster serumlar, haftada bir gün, retinol kullanılmadığı akşamlarda eklenebilir. Ancak bir tahriş görülürse bu adım uygulanmamalı, sadece retinolle devam edilmeli.
Bunlara ek olarak önemli bir nokta: Yoğun nem ve bariyer onarımı: 40’lı yaşlarda cildin doğal yağ üretimi azalır, bu yüzden nemlendirici artık bir opsiyon değil, zorunluluk haline gelir.
İçeriğinde hyalüronik asit, seramid, skualan, shea yağı ve benzeri değerli yağlar bulunan zengin kremler cilt bariyerinizi uyku sırasında onarmaya yardımcı olur. Cilt bariyerinin yapı taşları olan seramidler 40’larda azalmaya başlar ve dışarıdan uygulanan cilt bakım rutinimizle takviye edilebilir. Seramid içeren bir krem veya serum kullanmak, cildin nemi hapsetmesini ve tahriş edici dış etkenlere karşı yeniden güçlenmesini sağlar.
Ayrıca, adeta bir “nem mıknatısı” gibi davranarak cildi dolgun ve pürüzsüz gösteren Hyaluronik asit içerikli bir booster serum sabah ya da akşam rutinine eklenebilir. Hyaluronik asit, retinolle birlikte kullanıldığında ince çizgi ve kırışıklıklar üzerinde daha da etkili olur. Ayrıca, retinolün yaratabileceği iritasyona karşı cildin onarımına destek olur.
Burada şunu vurgulamak istiyorum. Çok fazla güçlü ürünü ard arda kullanmak cildimizi hassaslaştırabilir. O yüzden denge önemli: nem ve koruma anahtar kelimelerimiz, aktifler ise akıllıca kullandığınız kozlarımız olmalıdır.
50’li yaşlara geldiğimizde cildimizdeki değişimler artık belirgin bir hal alır ve bakım ihtiyaçlarımız gençlik yıllarımıza göre oldukça farklılaşır. Cildimiz daha da İNCELİR VE KURUR. Özellikle kadınlar için MENOPOZ, cilt üzerinde büyük etkiler bırakır. Östrojen hormonunun düşüşüyle cilt incelir, kurur, elastikiyetini, sıkılığını ve dolgunluğunu büyük ölçüde kaybeder. Güneş lekeleri artar.
Doğru bakımla 50’li yaşlarda da cildimizin en iyi halinde olmasını sağlayabiliriz. Bu da cildimizi nemli tutarak, bariyerini koruyarak ve onu nazikçe destekleyerek olur.
NAZİK TEMİZLİK: 50’li yaşlarda cildiniz son derece hassas olabilir. Sert temizleyiciler cildimizi tahriş edebilir. Fazla köpürmeyen; cildi kurutmayan; kirden arındırırken, ihtiyaç duyduğu doğal yağları cilt yüzeyinden uzaklaştırmayan temizleyiciler tercih edilmeli. Bazı kişiler için sabahları sadece duru suyla yıkamak yeterli olabilir. Bu durumda YÜZ YIKAMA JELİ SADECE AKŞAMLARI tercih edilebilir.
YOĞUN NEMLENDİRME: 50 yaş ve üzerinde cildimiz artık eskisi kadar sebum üretemediği için DIŞARIDAN “YAĞ VE SU” vermemiz gerekir. Bunu da hyalüronik, asit, seramid, skualan ve değerli yağlar içeren nemlendiriciler ve booster serumlarla karşılayabiliriz.
Değerli yağlar içeren serumlar da cildin lipid üretiminin azaldığı bu yaş grubunda nemlendirici uygulandıktan sonra cilde yedirilerek kullanılabilir. Sebumu azalan ve incelen cildimiz reaksiyon vermiyorsa 30’lu 40’lı yaşlarımızda başladığımız RETİNOL’e yaşlanma karşıtı etki için devam edebiliriz. Eğer cildimiz bunu kaldıramıyorsa onarıcı etki için sabah akşam PEPTİD içerikli booster serum kullanabiliriz.
Yine, antioksidan içerikli C VİTAMİNİ booster seruma aydınlatıcı, leke karşıtı ve yaşlanma karşıtı etkileri için devam edebiliriz.Güneş koruması 50 yaş ve üstünde de bırakılmaz. Çünkü bu yaşlarda cilt kanseri riski birikimsel UV maruziyeti nedeniyle artar.
Uzun ömürlü cilt sağlığı için, her dönemde cildimizin değişen ihtiyaçlarına kulak vermek ve uyum sağlamak gerekiyor.
Daha fazlasını öğrenmek için YouTube kanalımızdaki videoyu izleyebilirsiniz.
Dr. Sadiye Kuş
Dermatoloji Uzmanı
Dr Sadiye Kuş, doğal güzelliğin korunması için çalışan bir dermatoloji hekimi. Doğru yaşam seçimleri, cilt tipimize ve cildin ihtiyaçlarına uygun bir cilt bakım rutini ve kozmetik işlemlerle cildin uzun ömürlü sağlığının korunmasını savunuyor. Güzelliğin gençlik ya da günümüzde dayatılan güzellik kriterleriyle özdeş olmadığının ve doğal güzelliğin her yaşta korunabileceğinin altını çiziyor.